19 Ara 2015

SANTORİNİ

YUNAN ADALARI-3

Santorini, turumuzun son durağıydı. En romantik, en büyüleyici ada.. İnsanda o kadar güzel duygular uyandırıyor ki.. Bizim gibi dünyanın her yerinden gelen çiftlerin nikah ya da balayı için bu romantik adayı seçmeleri boşuna değil.  



Ada volkanik patlamayla oluştuğu için bir limanı yok. Kıyı şeridi gemilerin yanaşmasına elverişli olmadığından gemiler açığa demir atıyor; kıyıya tender boat ile ulaşım sağlanıyor. 



Ada Fira ve Oia olmak üzere iki ayrı bölgeden oluşuyor. Fira adanın merkezi, Oia ise meşhur mavi kubbeli kilisenin, bembeyaz “cavehouse”ların bulunduğu, muhteşem manzaralı yer. Adada ulaşım zor, yerleşim tepede olduğundan Fira’ya ulaşmak için ya teleferiği ya eşeği ya da 600’a yakın dik merdivenlerden yaya olarak çıkmayı tercih edeceksiniz. Ben Oia’yı görmek için o kadar heyecanlıydım ki Fira’yı dönüşe bıraktık. 

Oia’ya gitmek için ana kıyıdan kalkan tekneye bindik. 15-20 dk süren bir yolculuktan sonra teknenin yolcularını bekleyen otobüs bizi merkeze götürdü. (Anlaşmalı; ayrıca bir ücret ödemiyorsunuz.) Ve karşımızda romantik Oia.. Mavi kubbeli kiliseleri, bembeyaz cavehouse ları, sanat galerileri, Caldera manzaralı cafe-restaurantları ve günbatımı ile o kadar büyüleyici ki..


mavi-beyaz güzellikler
love


her an bir gelinle karşılaşabilirsiniz


nefis frappé yapıyorlar




Bu harika manzarayı özümseyerek Fira’ya doğru yol aldık. 

Fira adanın merkezi. Üzüm bağlarıyla ünlü olduğundan şirin şarap evleri görebilir, o güzel içkilerinden satın alabilirsiniz. Tavernalarıyla her yer cıvıl cıvıl.. 


Fira

Muhteşem günbatımı için biz de yerimizi aldık ve güneşi alkışlarla uğurladık. Tören gibi bir uğurlama.. 
love..
sunset in Fira
Adadan ayrılma vakti geldi. Teleferik sırası o kadar uzundu ki gemiye ulaşmak için merdivenleri denemek istedim. Ama yüzlerce basamağı, yanında ansızın beliren eşekler eşliğinde inmek çok zor. Mecburen o uzun kuyrukta bekledik. Ama teleferikten adadaki ışıltılı gece manzarasını görmek beklediğimize değdi. Hoşçakal adaların en güzeli.. 


teleferikten adaya veda

MYKONOS

YUNAN ADALARI-2

Gemideki ikinci gecemiz oldukça sallantılıydı; fırtınanın içindeydik. Kalbim küt küt atsa da “okyanusta değiliz ya ne olabilir ki?!” diye düşünerek uyumaya çalışıyordum. Sabah Mykonos’taydık. Ancak hava koşullarından dolayı gemimiz limana yanaşamamış, açıklarda demir atmıştı. Fırtına ve yağmur dinene kadar bekleyecektik çaresiz. Kahvaltıdan sonra panoramik bara çıkıp uzaktan Mykonos’u izliyorduk. Tabi bu duruma biraz canım sıkılmıştı; ama o gece Mykonos’ta kalacağımız için gezecek çok zamanımız olacaktı. Ve 11’e doğru beklenen anons geldi. Yağmur dinmişti; yolcular tender boat ile iskeleye götürülecekti. Sonunda Mykonos’a adım atmıştık, yaşasın! 


İşte hayalimdeki mavi-beyaz yunan adaları fotoğrafı tam da buydu. Beyaz evler, mavi panjurlar, mavi kapılar, dar taş sokaklar, begonviller.. Nasıl güzeldi, içim içime sığmıyordu. Az önceki yağmur bulutlarından eser yoktu; güneş hemen kendini gösterdi. Ada havası işte! :)



Önce kıyıdaki cafelerden birine oturduk. Komşuda olunca yabancılık çekmiyor insan:) Zaten herkes turist, fazlasıyla alışkınlar. Taksilerin Mercedes olması ilk dikkatimi çeken şeylerden biri. Girilmedik sokak bırakmaksızın o güzel taş sokakları karış karış gezdik.




kartpostal gibi sokaklar
her yer mavi beyaz..
her sokak ayrı güzel..
Bu arada gözümüz bir yandan  Mykonos’un ünlü pelikanı Petrus’u arıyordu. Petrus Mykonos’ta kutsal sayılan bir pelikan. Eskiden sadece bir balıkçı kasabası olan ada, bu pelikanın gelmesiyle dünyanın en gözde turizm merkezlerinden birine dönüşmüş. Dolayısıyla ada halkı bu durumu pelikana bağlamış. O pelikan ölmüş ve yerine onu temsil eden başka bir pelikan gelmiş. II.Petrus sokaklarda özgürce dolaşıyormuş. Nerede karşınıza çıkacağı belli değil. Hal böyle olunca biz de Petrus’u merak ettik. Onu ararken "frozen greek yogurt" yapan şirin bir cafeye oturduk.  (Adada çok meşhur olan frozen yogurt, süt yerine yoğurt ile yapılan bir çeşit dondurma. Üzeri zevkinize göre çeşit çeşit meyve parçacıkları veya soslarla süsleniyor.) Garsona sipariş verirken diyaloğumuz çok komikti, bahsetmeden geçemeyeceğim. :) Garsona Petrus'u sorduk, garson da saat 6 civarı burada olacağını söyledi. Ben “aa süper buraya geliyor demek” gibi bir tepki verince garson bir an duraksadı: “Haa Petrus! Pelikan Petrus..??” Meğer orada Petrus adında bir çalışan varmış, onu sorduğumuzu sanmış. Ne güldük ama:) Garson gelip gittikçe bizimle şakalaştı, “Petrus yaa!” :) Sonrasında yol boyunca yürürken  "bulamadık şu Petrus’u" diyordum ki kafamı bir çevirdim orada! Hemen yanına gittik. İlgiye o kadar alışkın ki hiç istifini bozmadan karnını doyuruyordu :) Ahh yaşlı Petrus! 


Petrus


Petrus ve ben:)

Mykonos’un en güzel bölgelerinden biri Little Venice (Küçük Venedik)
. Denize sıfır evleriyle Venedik havasında bir yer. Tam karşı tepede ise değirmenler sıralanıyor. 


Little Venice

Sonra da karşıya değirmenlerin oraya yürüdük. Mykonos'u tepeden izlemek de güzel.


ne güzeldir değirmenler..


1700 yılından kalma bir malikanede antika eşyaların sergilendiği yer olan Folklor Müzesi, Arkeoloji Müzesi ve Deniz Müzesi de gezilecek yerler arasında.

Mykonos’un dünyaca ünlü plajlarına ve gece kluplerine sezon bittiğinden dolayı gidemedik, bir dahaki sefere artık.. 

18 Ara 2015

RODOS

YUNAN ADALARI-1

Yunan Adalarını her zaman romantik bulmuşumdur. Bu yüzden balayımızda rotamız çoktan belliydi. ETS’ nin Rodos, Mykonos ve Santorini’den oluşan gemi turu isteğimizi tam olarak karşılıyordu. 


29 Eylül sabahı Ankara’dan Çeşme’ye doğru yola koyulduk. Gemimiz öğleden sonra Çeşme limanından kalkacaktı. İlk kez gemi yolculuğu yapacaktık; heyecanlıydım. Gözümün önünde Titanic’ten sahnelerle gemiye bindik:) Hoş bir piyano resitali karşıladı bizi. Kafamda yine filmden kareler:) Kamaramız geminin ön kısmına bakan 4. güvertedeydi.(Görüş açımız güzeldi;  konum itibariyle tek rahatsız olduğumuz şey sabahın ilk ışıklarında demir atılırken çıkan gürültüydü.) Otel odasından farksızdı, kendimizi otelde gibi hissedebilirdik ta ki tatbikat yapılacağına dair anonsu duyana kadar. Bütün yolcuları can yelekleri ile birlikte konferans salonuna çağırıyorlardı. Yaklaşık 500 kişiydik sanırım. Gemi batarsa yapılacaklar, panik olmama, sırayla çıkma, sudayken düdüğü çalma tekniği gibi şeyler anlatılınca insan azcık tedirgin oluyor tabi :)

gemiden manzaralar
Heyecanlı bir yolculuk başladı. Gemide olmak çok keyifli, canınız sıkılmıyor. Bizim yolculuk süremiz 4 gün olduğu için idealdi. Restaurantlar, kumarhane, canlı müzik, dans gösterileri ve daha pek çok etkinlik var. Her şey dahil bu turun yemekleri de gayet güzel. 

RODOS

Ertesi gün Rodos sabahına uyandık. Sabahın ilk ışıklarında gemimiz limana demir atmıştı. Orada 1 günümüz vardı. Akşam belirli bir saatte dönme koşuluyla gemiden ayrıldık. Limandaki dev cruise a öylece bakakaldık. Biz de 'cruise'a bindik diye seviniyoruz, onun yanında bizimki tekne gibi kaldı desem:)  

dev cruise:)
Bu arada tur kapsamında ekstra kara turlarının hiçbirine katılmadık. Adaları gezmek kolay, iyi planlanmış bir gezi programıyla her yeri görmek mümkün. 

Rodos Adası Oniki Adalar’ın en büyüğü olma özelliğine sahip, bir idari merkez. Gelelim gezilecek ve görülecek yerlerine:

Mandraki Limanı: Rodos’un ana limanı. Ünlü Rodos Heykeli’nin bulunduğu yer. Bu heykel antik dünyanın yedi harikasından biri. Heykeli artık Elefos ve Elefina adlı iki geyik simgeliyor.


Elefos ve Elefina


Aziz Nicholas Kalesi de burada yer alıyor ve deniz feneri olarak kullanılıyor.

Rodos Kalesi-Eski Şehir (Old Town): Rodos Eski Şehir ve Yeni Şehir olmak üzere ikiye ayrılıyor. Eski Şehir Ortaçağ’a ait altı kapıdan oluşan bir kalenin içine kurulmuş ve oldukça ilgi çekici. 


Biz kapıların birinden girip Eski Şehir’in sokaklarında gezdik. Yürüyerek her yeri görmek mümkün. Eski çarşı, kiliseler, camiler, saraylar, şövalyelere ait binalar hepsi burada. Eski zamanlarda gezinmek gibi bir duygu. 





Özellikle Şövalyeler Sokağı’nı çok sevdim. 14. yy a ait gotik binalar ve şövalyelerin hanları burada bulunuyor. Hipokrat Meydanı‘nda tarihi saat kulesi bulunuyor. 1507 yılında inşa edilen şövalye mahkeme binası da burada yer alıyor. Tavernalarıyla ünlü meydan akşamları oldukça hareketliymiş, ama biz akşamını göremedik. 

Şövalyeler Sokağı
hayalimdeki araba:)



Grand Masters (Büyük Üstadlar) Sarayı: Eski Şehir’in en yüksek tepesinde bulunuyor. Şövalyelerin idari merkezi. Antik ve Ortaçağ dönemine ait arkeolojik eserler yer alıyor. 









Sarayın üst katından Saat Kulesine bakış
Rodos Akropolis- Apollon Tapınağı’na zamanımız kısıtlı olduğundan gidemedik. 

Lindos: Rodos’un yaklaşık 50 km güneyinde yer alan beyaz evleri ve dar sokaklarıyla ünlü bir beldesi. Buraya kadar gelmişken görmemek olmaz diye düşündük. Daha vaktimiz vardı ama 1 saat süren otobüs yolculuğu yapmamız gerekiyordu. Üstelik yanlış tarif yüzünden yanlış durakta boşu boşuna dakikalarca beklemiştik. Gemiyi kaçırma olasılığını aklıma getirmemeye çalışıyordum; gerçi daha birkaç saatimiz vardı. Bir yeri en iyi tanıma şekli toplu taşıma araçlarını kullanmak. Otobüste gördüğüm kadarıyla herkes Lindos’a plajı için gidiyordu. Sanki Bodrum merkezden beldelere giden minibüse binmişiz:) 

Lindos

Lindos’a vardığımızda tepedeki meydandan kuşbakışı manzara ne güzeldi. Beyaz evleri, plajı, kalesi, dar sokakları, hediyelik eşya dükkanları, begonvilleri, denize nazır küçük kilisesindeki düğün merasimiyle içimizi açtı. İyi ki gitmişiz. 

sevdiğim taş sokaklar
Yunan el yapımı hediyelik eşyalar
düğün merasimini de izledik

Çevreyi gezip fotoğraf çektikten sonra Rodos’a geri döndük. Dönüş yolunda trafiğe takıldık ve 1,5 saatte vardık. Geminin limandan ayırılmasına yarım saat kala gemiye yetiştik ve Rodos’a veda ettik.
limandan Rodos'a veda