Çocukken “Evde Tek Başına” serisini çok sever; bir gün oradaki Kevin’ı
bulmak için Amerika’ya gitmeliyim diye hayaller kurardım. Çocukluk işte
:) Yıllar yıllar sonra Kevin için olmasa da üniversite sonrası dil okulu
arayışı bu hayalimi gerçek kıldı. Başvurduğum yurtdışı eğitim danışmanlığı bana
farklı programların kapılarını açtı. Başlangıçta sadece dil okulu
arayışındayken au-pair diye bir programın varlığından haberdar oldum. Önce çok
sıcak bakmadığım bu programa sonradan karar verdim. En büyük etken programın
çok ekonomik olmasıydı. Amerikan bir ailenin bireyi gibi onlarla yaşayıp
çocuklarına bakacak, kalan zamanda okuluma gidecek, üstelik haftalık alacaktım.
Arada danışmanların olduğu, hem ailelerin hem au-pair adaylarının sağlam bir
süzgeçten geçirildiği, güvenilir bir programdı. Birçok aile içinden Chicago’da
yaşayan bir aile bana sıcak geldi ve yazışmaya başladık. Biri 5 (Lauren) diğeri 8
yaşında (Meghan) iki kız çocuğu olan, iyi kariyerlere sahip insanlardı. Bir süre gerek
mail gerekse telefonla görüştük. Kararımı vermiştim. Gerçekten hayatımın en
önemli kararlarından biriydi. O kadar güzel 1 yıl geçirdim ki.. İyi ki
gitmişim, iyi ki onlarla tanışmışım. Hayatımın en önemli deneyimini yaşadım.
Ailesinin şu yaşında bile üstüne titrediği biricik ve tek çocuğu olan ben,
yabancı bir ülkede tek başına 1 yıl geçirecektim. Ailemin bana kazandırmak
istediği şey o kadar büyük ve değerliydi ki başarmalıydım. Ve başardım..
New York’ta Sonbahar
İlk 4 gün New York’ta oryantasyona katılacak, sonrasında Chicago’ya
geçecektim. Dünyanın her yerinden gelen büyük bir hostel dolusu kız.. Türkiye’den aynı program dahilinde 4 kız ile birlikte gideceğim için rahattım.
Sadece eğitim süresince birlikteydik, sonra hepimiz farklı farklı eyaletlere
dağıldık.
Uzun bir yolculuktu. Hep gündüze yolculuk yapıyorduk. Saati 7 saat geri
alınca zaman kavramını tamamen kaybettik. Sonucu tabi ki jetlag! Amerika’ya ilk
kez gidiyorsan havaalanında karşılaşacağın muameleye ilişkin çeşitli söylemler
vardır. Sert polis memuru girişine izin vermez, seni ülkene geri gönderir, vs.
vs. Aksine, kontrollerdeki bodyguard tipli siyahi memur gözüme iyi gözüktü.
Adresi gördüğünde o yerin yakınlarında bir restoran tavsiye edip iyi şanslar
diledi bana:) Her şey güzel başlamıştı. Welcome to USA!
New York’u ilk gördüğüm an rüyada gibiydim. Sanki bir filmin ortasına
düşmüşüm. Her şey her yer tanıdık; sanki hep ordaymışım gibi.. Bana hep
derlerdi ki “sen Türkiye’ye başka bir yerden düşmüşsün gibi” sanki geldiğim yer
burasıydı. :)
Bizler için kapatılmış hostelimize yerleştik. Kızlarla her birimiz farklı
odaya verilmiştik. Oda arkadaşım bir Almandı. Tatlı bir kızdı, yatmadan yatmaya
görüyorduk birbirimizi. Diğer zamanlarda 4 Türk kız hep birlikteydik. Tek
sıkıntımız yemekti. Tuzlu bir şey bulmakta o kadar zorlanıyorduk ki her şey
tatlıydı; kahvaltıdaki ekmekler bile!
Şehri oryantasyon dahilinde “City Sightseeing” denilen otobüs ile gece
gezdik. (Bu otobüsler turistik şehir turu yaptıran, iki katlı, kırmızı, üstü
açık, sevimli otobüsler. "Hop on Hop off Bus" olarak da bilinir.)
İşte o gece gördüm asıl New York’u. Işık ışık ışık! Işıklar şehri.. Times
meydanı, Empire State Building, diğer meşhur gökdelenler, Spiderman’in
tırmandığı bina:), köprüler, Broadway, tek kelimeyle büyüleyiciydi.
Bir sabah ekip olarak “abc” kanalındaki sabah programına katıldık. Dünyanın
her yerinden kültürel değişim programı için gelen kızlar olarak konuktuk. Canlı
yayında sunucu sırayla ülkeleri sorduğunda biz coşkuyla “Turkeyyyy” deyince o
da “I love Turkey” dedi. Kim derdi ki ta Amerikalara kadar git bir de Amerikan
televizyonuna konuk ol!! Çok değişik bir deneyimdi çok :)
Kızlarla eğitimden arta kalan zamanlarda geziyorduk. Kaldığımız yer
Manhattan’da olunca yürüyerek birçok yeri görebiliyorduk. Ah Central Park o
kadar güzel ve büyüktü ki çok az bir kısmını gezebildik. En çok üzüldüğüm şey NY'a
dair fotoğraflarımın yok denecek kadar az olması. Zaten zamanımız o kadar
kısıtlıydı ki detaylı gezemedik. Hep içimde kalmıştır; bu nedenle bir NY gezisi
eşimle planlarımız dahilinde. :)
Oryantasyonu tamamlayıp veda vakti gelince heyecan başladı. Her birimiz
farklı hayatlara, farklı hikayelere yol alacaktık. Karışık duygularla New York
havaalanında bekleyiş biraz uzun sürdü. Hava koşulları yüzünden Chicago uçağı 2
saat rötar yapmıştı. NY günlük güneşlik iken ve üzerimde kot ceket varken
Chicago’da kar yağdığını öğrenince haliyle şok oldum. Neyse ailenin yaptığı
jest ile ‘business class’ta uçmak beni biraz ısıttı. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder