6 Ara 2015

CHICAGO GEZİ REHBERİ

Chicago ABD’nin en büyük üçüncü şehri. Michigan gölünün kıyısına 1837’de kurulmuş ve tren yolunun buradan geçmesiyle çok kısa sürede büyümüş. 



Sert esen rüzgarları sebebiyle “windy city” olarak biliniyor. Yazları sıcak, kışları çok soğuk. ABD’de de ilk çelik gövdeli gökdelen burada yapılmış; mimari açıdan da önemli bir şehir. Birbirine paralel ve birbirini dik kesen caddeler şehrin düzenini gösteriyor. Şehir merkezini yürüyerek gezmek mümkün. New York ve Los Angeles’a göre daha düzenli ve sakin olduğunu söyleyebilirim. Caz ve blues müziğin vatanı olarak bilinen şehirde, her yıl ünlü Chicago Caz Festivali düzenleniyor.

Gelelim gezilecek ve görülecek yerlerine:


-Bean / Cloud Gate

Chicago’nun 2004 yılında Millenium Park’a yerleştirilen meşhur heykeli şeklinden dolayı “Bean” (fasulye) olarak anılıyor. Hint asıllı İngiliz heykeltıraş Kapoon tarafından yapılan bu heykel, paslanmaz çelik plakaların birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Ama o kadar kusursuz yapılmış ki bütün bir yüzeyden yapıldığını sanabilirsiniz. 100 ton ağırlığında ve muazzam parlak bir çelik yüzeye sahip. Sanatçı izleyiciler ile heykelin yerleştirildiği mekanı birleştirerek her şeyi eser üzerinde toplamayı amaç edinmiş ve böylece birlikteliğin uyumuna vurgu yapmak istemiş.
Tıpkı bir fasulye tanesi

Bulut yansımalarına bakınca Cloud Gate adı anlam kazanıyor.




-Millenium Park   




Şehrin merkezinde, Grant Park’ın bir bölümünü oluşturan güzel bir park. Caddeye bakan tarafı yazın cafe iken kışın buz pistine dönüyor. Hani filmlerdeki gibi; christmas zamanında çok renkli. Belki Noel Babaya bile rastlayabilirsiniz. :)

Ho ho ho!
kışın buz pisti olan yer yazın cafe
Pistin hemen yan tarafında ise Taç Çeşmesi adı verilen dünyanın en ilginç çeşmesi yer alıyor. Chicago sakinlerinin yüzlerinin yansıtıldığı dijital dev bir pano görünümünde ve ağızlarından su akıyor. Ortada küçük bir su havuzu oluşuyor. Çocuklar ıslanarak eğleniyor.  




Jay Pritzker Pavilion, parkın önemli bir bölümünü oluşturan açıkhava konser alanı. Mimar Frank Gehry tarafından yapılmış eşsiz bir dizayna sahip. 11.000 kişiyi ağırlayabilecek kapasitesi var. İster oturma koltuklarından oluşan bölümü tercih edin ister çimleri. Özellikle yaz aylarında çimlerin üzerinde oturup sahne sanatları performanslarını izlemek çok keyifli.




-Grant Park
Şehrin merkezinde büyük bir park. Millenium Park, Buckingham Fountain, Art Institute of Chicago, Museum Campus ve daha küçük küçük birçok park ve bahçeleri içine alıp göl boyunca devam eden harika bir yer. Şehrin tam göbeğinde böylesine güzel yeşil alana sahip olması nedeniyle haftasonu için en cazip yerlerden biri.

Grant Park pek çok festivale de ev sahipliği yapıyor. Chicago Blues Festival, Taste of Chicago, Grant Park Music Festival hatırlayabildiklerimden bazıları.. Bu anlamda bayıldığım bir yer. Özellikle yaz aylarında ne festival bitiyor ne de etkinlik. Çimlerin üzerinde dilediğinizce yayılıp günün keyfine varabilirsiniz. Ne yediğiniz, ne içtiğiniz, ne giydiğiniz kimsenin umurunda değil. Herkes ailesi ya da arkadaşlarıyla kimseyi rahatsız etmeden keyfine bakıyor. İşte özgür dünya insanları!  




Chicago Blues Festival




Buckingham Fountain park içinde bulunan Buckingham tarafından şehre hediye edilen bir çeşmedir. Dünyanın en büyük çeşmelerinden biri.

BP Bridge de parkta yer alan paslanmaz çelik panellerle kaplanmış 282 m uzunluğunda dolambaçlı bir köprü.



-Lake Michigan (Michigan Gölü)
Uçaktan gölü ilk gördüğümde inanamadım. Uçsuz bucaksız.. Michigan, Illionis, Wisconsin ve Indiana’ya sınırları olan çok büyük bir göl. Büyük Göller’den üçüncüsü olan bu göl dünyanın altıncı en büyük tatlı su gölü.




Michigan Gölü'nden Chicago'ya bakış






gölü kuşbakışı görmek için bir gökdelenin terasına çıktık:)

Göl şehre ayrı bir güzellik katıyor. Bir sürü yat ve tekneye ev sahipliği yapan marinası var. Göl kenarında yürüyüş yapmak, vakit geçirmek çok keyifli. Şehrin birçok noktasında plajı bulunan göle girip güneşlenebilir, plaj voleybolu oynayabilir, yelken yapabilir ya da tekne ile gezebilirsiniz. Şehrin merkezinde bunları yapabiliyor olmak bir ayrıcalık gerçekten de..

ister yürüyüş yapın

ister göl kenarında keyif yapın
ister güneşlenip göle girin :)
-Chicago River (Chicago Nehri)
Michigan Gölü’ne dökülen Chicago Nehri birbirine bağlı pek çok kanal ve nehirden oluşuyor. Nehrin üzerinde açılan büyük demir köprüler sayesinde özel ve ticari su taşımaları yapılmakta. Michigan Avenue üzerinden nehri izlemek göz alıcı. Özellikle geceleri çevresindeki gökdelenlerin ışıkları ile ortaya muhteşem bir manzara çıkıyor.

miss you Janaina!

Burası düğün fotoğrafçılarının uğrak yeri
Nehirde günlük tekne turuna katılarak nehir boyunca uzanan o güzel Chicago mimarisini görebilirsiniz. Şanslıysanız köprülerin açılma anına denk gelip fotoğraf çekebilirsiniz. Tekne Michigan Gölü’ne de uğradığından şehri karşıdan görmek çok güzel.


Chicago River
Chicago River
Her yıl St. Patrick’s Day’de nehir yeşile boyanıyor. St. Patrick Day, 17 Mart’ta kutlanılan İrlandalılara ait kutsal bir gün. İrlanda’da büyük festivaller halinde kutlanıyor ve o gün ulusal tatil ilan ediliyor. Gelmiş geçmiş en büyük kutlama ise Chicago’da yapılmış ve 2 milyon katılımla rekor kırmış. O gün görüp görebileceğiniz her şey yeşil. Yeşil renk baharın, İrlandanın ve yoncanın rengi olduğu için St.Patrick’s Day in sembolü olmuş. Bu günde üç yapraklı yonca bulmak, yeşil kıyafetler giymek İrlandalılara göre uğur getirmekte. Bu günü yeşile olan düşkünlüğümden ayrıca çok sevdiğimi belirtmeliyim :)






Orada olduğum sene bu günün cumartesiye denk gelmesi şanstı. Böyle bir günü kaçırmak olmazdı çünkü:) Güneş’le sabah erkenden downtowna gidip nehrin botlarla boyanışını izledik.Nehir kısa zamanda yemyeşildi. O kadar kalabalıktı ki binlerce insan coşkuyla izledik. Kiminin şapkası, kiminin gözlüğü, kiminin takıları, kiminin kıyafeti kimininse saçı yeşildi. Bu Amerikalıların özel gün kutlama alışkanlıklarına bayılırım. Hemen konsepte giriyorlar. :) Sonrasında başka bir alanda geçit töreni yapıldı. Gece ise çılgın partiler :)

yeşil yeşil :)




-Michigan Avenue
Chicago’nun en popüler ve işlek caddesi olan Michigan Avenue aslında kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılıyor. Kuzey tarafında şık cafe-restaurantlar ve pahalı mağazalar yer alıyor. 19. yy.da Chicago’daki büyük yangından kalan tek yapı olan “Chicago Water Tower” (Su Deposu) da bu cadde üzerinde yer alıyor.





Water Tower



Caddenin bir paralelindeki cadde olan “Rush Street” te restaurant ve bar seçeneği oldukça fazla. Cumartesi geceleri oldukça canlı olan bu caddeyi ben çok severim. Bu arada Giordano’s da Chicago’nun meşhur pizzası deep-dish pizzasından mutlaka yemelisiniz.




 -Sears Tower (Willis Tower)
Bir zamanlar dünyanın en yüksek gökdeleni olmasıyla tanınan Sears Tower, şimdilerde Amerika’nın ikinci büyük gökdeleni. Yüksekliği 442 m. (Anteni ile 527 m); 110 kattan oluşuyor. Binanın 103. katında gözlem kulesi bulunuyor. Buradan muhteşem bir manzara izleyebilir; gündüzü ayrı, gecesi ayrı güzel Chicago’yu her açıdan görebilirsiniz. Illinois eyaletinin düzlüğünü görüp şaşırabilirsiniz.




Binanın adı 2009 yılında isim hakları gibi nedenlerle Willis olarak değiştirilmiş ve aynı yıl binaya bir cam balkon eklenmiş. Ben ordayken bu cam balkon henüz yoktu maalesef; eminim çok heyecan vericidir.

Sears Tower
-John Hancock Center
Amerika’daki dördüncü büyük gökdelen olma özelliğine sahip. 344 m yüksekliğinde olan bina anteniyle 457 m. Buradan da Sears’ta olduğu gibi tüm manzaraya hakim olabilirsiniz.

 -Navy Pier
Michigan Gölü kıyısında kordon gibi bir yer hayal edin. Bir tarafınızda göl diğer tarafınızda cafeler, eğlence merkezleri, şekerleme-mısır-fast food büfeleri.. Kendinizi bir fuar alanında gibi hissediyorsunuz. Her daim capcanlı bir yer. Aslında adı dünyanın en uzun iskelesi olarak geçiyor. Geçmiş zamanlarda insan ve kargo taşımacılığını kolaylaştırmak için yapılmış; ancak zamanla müze, tiyatro, konser, sergi, sinema, oyun merkezlerinin bulunduğu sosyal bir alana dönmüş.

Navy Pier 1010 m uzunluğunda bir iskele





Shakespeare Theatre da burada yer alıyor. Burada 1-2 oyuna gitmişliğim var, keşke daha çok gitseymişim diye düşünürüm hep.
 

-Chicago Theatre



-Museum of Science and Industry (Bilim Müzesi ve Endüstri Müzesi) 
Farklı deneyimler yaşayabileceğiniz harika bir müze. İlgilendiğiniz bölümle ilgili mini turlara katılabilir; rehber eşliğinde hem öğrenip hem deneyimleyebilirsiniz. Ailenin beni götürdüğü ilk yerlerden biriydi burası. Biz bir kömür madeni deneyimi yaşadık mesela:) Gerçek bir kömür madeni yaratmışlar resmen. Gelişen teknolojiler, yaşanabilecek kazalar anlatılıyor. Madene iniyorsunuz. Her yer kapkaranlık! Bazen araç duruyor, sarsılıyor. Maden işçilerinin her gün yaşadığı şeyi yarım saat gibi bir sürede yaşayarak bir nebze onların duygularını paylaşıyoruz.

Christmas zamanında dünyanın her yerinden farklı ağaç süslemelerine yönelik sergiye tek kelimeyle bayıldım. Her ülkenin kültürü noel ağaçlarına yansıtılmış, birbirinden farklı ağaçlar.. O kadar güzeldi ki..



-Art Institute of Chicago
Grant Park’ta güney Michigan Ave. üzerinde yer alan sanat müzesi. Amerika’nın ikinci en büyük sanat müzesi olan bu enstitü, dünyanın en önemli koleksiyonlarından birine sahiptir. Avrupa ve Amerikan sanatı, Asya sanatı, çağdaş sanat koleksiyonları sergileniyor. Burayı tam anlamıyla gezebilmek için 1 gün bile yetmez.

-The Field Museum of Natural History (Field Doğal Tarih Müzesi)
Dünyanın en büyük müzelerinden biridir. Taşlar, meteorlar, fosiller, çeşitli antropolojik ve kültürel eserler sergileniyor. İçeri girdiğinizde sizi kocaman bir dinozor iskeleti karşılar. Dünyanın en büyük ve en iyi korunmuş fosili olan “Tyrannosaurus rex” olarak adlandırılan bu fosil 12 m uzunluğa sahip.

-Shedd Aquarium
Dünyanın en büyük akvaryumlarından olan Shedd Aquarium, 1500 balık türüne toplamda ise 35.000 hayvana ev sahipliği yapıyor. Çeşit çeşit balıklar, kuşlar, kurbağalar, böcekler.. Bu kadar çok çeşidi ilk kez bir arada gördüm. Köpekbalıkları ve yunuslar çok ilgi çekici. Gerek dalgıçların onları beslemelerini gerek şovlarını izleyebilirsiniz. 

-Chinatown
Her yerde olduğu gibi Chicago’da da bir Çin mahallesi var. Burada 20.000 civarı Çinli yaşıyor. Çin mutfağını sevenler için hoş bir alternatif. Faith birkaç kez beni buradaki güzel Çin restaurantlarına götürdü.Farklı tatlar deneyip çaylarını içtim ve o meşhur şans kurabiyelerinden yedim.

-Lake Point Tower 
Değişik bir tasarıma sahip bu bina Michigan gölünün kıyısında yer alıyor ve lüks konutlar ile ofislerden oluşuyor. Fiyatlar haliyle çok uçuk. Burada Oprah Winfrey’in evinin olduğunu duymuştum.


 -Naperville
Chicago’nun bir diğer suburb bölgesi olan Naperville, ABD’nin en yaşanabilir ikinci yeri olarak seçilmiş. Güvenli, nezih ve benim de çok sevdiğim özel bir yer. Okulum College of DuPage’in bazı bölümleri burada bulunuyor. Aynı zamanda DuPage nehrinin bir kolu da burada yer alıyor ve şehir merkezine ayrı bir hava katıyor. Çok sevdiğim Brezilyalı arkadaşım Janaina ile burada sık sık buluşup nehir kenarındaki cafelerde keyif yapardık. Bazen de sadece Barnes & Noble de kitapların arasında kaybolmak için gelirdim buraya.



my girls:) / DuPage Nehri





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder