6 Ara 2015

CHICAGO'DA BİR YIL -II-

New York'tan kısa süren yolculuğumdan sonra Chicago'ya vardım. Havaalanında Meghan ve Lauren’in Türkçe ‘HOŞGELDİN DUYGU’ pankartı ile janjanlı balonlarla bana doğru koşmaları ve hep birlikte yere yuvarlanmamız onlarla harika bir yıl geçireceğimin habercisi gibiydi. :) Beni aldıklarında akşam yemeği için gittiğimiz ilk yer bir Yunan restaurantıydı. Türk yemeklerine benzerliği sebebiyle özellikle seçmişler. Ne kadar düşünceliler değil mi?! Menüdeki şiş kebabı onların ağzından duymak komik geldi. :)

Haliyle ilk anlarda biraz gergindim, ne konuşacağımı, nasıl davranacağımı bilemiyordum. Ama çocukların konuşkanlığı, ailenin samimiyeti beni çok rahatlattı. Eve geldiğimizde kendimi bir dizi setinde hissettim. Klasik iki katlı bir Amerikan evi. Odamı o kadar güzel hazırlamışlar ki duvarda James Dean, Clark Gable çerçeveleri, seveceğimi düşündükleri CD ve DVD ler, Chicago ile ilgili kitaplar, bölge haritaları, rengarenk not defterleri, rengarenk kağıtlar…

Kısa zaman içinde kendimi ailenin bir bireyi gibi hissettim ve uyum içinde,mutlu mesut yaşadık. :) Sanki uzaktan gelen bir kuzendim. Yıllardır tanışıyormuşuz gibi. Çocuklarla arkadaş gibi olduk. Bana o kadar yardımcı oluyorlardı ki. İyi yetişmiş, yaşlarına göre olgun çocuklardı. Böyle olunca her şey daha da kolaylaşıyordu tabi.

Aile arabasının birini bana vermişti. Öğleden sonra 3’e kadar zamanım vardı.O zamana kadar kendi okuluma gidiyor, dersim yoksa geziyordum. 3’te Meghan’ı okuldan alıp eve geliyor, birlikte yemek yiyip ödev yapıyor, 5’te Lauren’ı kreşten almaya gidiyorduk. Biz eve döndükten bir süre sonra da anne-baba geliyordu. Yemek yiyip biraz oyalandıktan sonra çocuklar 8’de yatıyordu. Evet en geç 8’de yataklarında olmak zorundalardı. :) Okul annenin yolu üzerinde olduğundan sabahları çocukları okula anne bırakıyordu. Bu konuda şanslıydım; çünkü sabah erken kalkmak zorunda değildim. Zaten o kadar erken yattıkları için ailece sabah 5-6 arası uyanıyorlardı. Her şey sistemliydi; daha küçücükken sorumluluklarını bilmek, bu şekilde yetişmek ileride kendileri için büyük kazanımdı. Bir Türk çocuklarına bakıyorum bir de onlarınkine. O kadar büyük farklar var ki..


Haftaiçi rutinim bu şekilde devam ederken haftasonları geziyor, yeni yerler keşfediyordum. Okuldaki ingilizce öğretmenim Faith ile çok güzel bir dostluğumuz oldu. Bazen okul çıkışlarında onun evine gidiyor; yemek yiyip sohbet ediyorduk. Haftasonları eşiyle birlikte kendi aktivitelerine beni de dahil ediyorlardı. Arkadaşlarıyla tanışıyor; onlarla keyifli zaman geçiriyordum. Alışma sürecinde bana destek oldukları için onlara minnettarım. 

Friends
Gerek okuldan gerekse bağlı olduğumuz au-pair ekibinden arkadaşlar edinmiştim. Danışmanımız Barbara iyi niyetli bir Almandı. Onun liderliğinde diğer kızlarla aylık toplantılarda bir araya geliyor, birlikte vakit geçiriyorduk. Alman, Japon, Fransız, Ukraynalı, Brezilyalı pek çok ülkeden bir araya gelmiş renkli bir topluluktuk. :) Farklı kültürlerden insanlarla bir arada olmak hem çok keyifli hem de vizyon açıcı. Dil açısından Türklerle zaman geçirmemek gerektiği konusunda çok tavsiye almıştım.  Ama bir yere kadar.. İnsan kendi anadilinde biriyle doyasıya sohbet etmeyi o kadar özlüyor ki.. Bu yüzden benden birkaç ay sonra gelen Güneş bana ilaç gibi geldi. Onun kaldığı aile bana trenle 40 dakika uzaklıktaydı. Bazı haftasonları downtown Chicago’da buluşuyorduk. Keyifli ve güzel zamanlar geçirdik. Bize sonradan katılan Emel’i de unutamam.

Barbara bizi bowlinge götürdü.
Yoshie beni Winfieldli yapmış :)
birlikte ne çok eğlendik..
 Winfield, Illinois

Size biraz yaşadığım yerden bahsedeyim. Burası tipik Amerikan mahallelerinden oluşan güzel, küçük bir yerleşim yeri. Şehir merkezinden uzakta ‘suburb’ denilen yerlerden. Etraf genellikle tenha.



bizim mahalle :)
Amerika’nın downtown harici pek çok yerinde olduğu gibi bu mahallede de dışarıda kimseyi göremezsiniz. Her yere arabayla gidildiğinden yürüyen pek kimse yok. Belki spor amaçlı yürüyen insanlar görebilirsiniz. Komşuluk yok; ama yolda karşılaşan insanlar birbirine selam veriyor. Tanıdık tanımadık herkes yüzünde kocaman bir gülümseme ile size “hi” diyor. Ne kadar güzel değil mi? Bu anlamda Amerikalıları çok sevdim. (Biz ise asansörde karşılaştığımız insana bile selam vermekten aciz bir toplum haline geldik.) O kadar kibar ve medeniler ki bu anlamda çok özlüyorum. “Lütfen” ve “teşekkürler” sık sık duyduğum kelimeler. Hoşgörülü ve yardımseverler. Çok defa yolumu kaybedip yol tarifi için yardım istediğimde, tarif etmekle kalmayıp ‘beni takip et’ diyen ve gideceğim yere kadar bana rehberlik eden insanlar tanıdım.

Winfeild’i ilk Halloween (Cadılar Bayramı) zamanında tanıdım aslında. Buraya gelişim Ekim ayına rastlayınca her yeri turuncu buldum.:) Meghan bana ‘neighborhood’unu gezdirmeye çok hevesli olduğundan birlikte çevreyi tanıma yürüyüşleri yapıyorduk. Özel gün konseptlerine bayılan biri olarak Amerikalıların bitmez tükenmez özel gün dekorasyonları beni benden alır. Halloween’de birbirinden ilginç evler gördüm. Balkabağından çeşit çeşit yüzler, korku temalı süslemeler, mezar taşları, iskeletler, pencerelerden gelen korku melodileri, vs. Halloween gecesi kapıya gelen kostümlü çocuklara şeker verdik, sonra biz çevredeki evlerin kapısını çalıp “candy” ya da “trick or treat” dedik :)  Çocukluğumda hiç şeker toplamaya gitmedim, kısmet burasıymış.:)

Meghan'la şeker toplarken :)

Bizim kapıya gelen çocuklar

Halloween'de sular bile turuncu akıyor :)

Bu arada özel günlerde akşam yemeği sofrası o günün rengine bürünür. Halloween’de turuncu masa örtüsü, turuncu tabaklar, turuncu bardaklar.. Sevgililer Günü’nde bu durum kalp desenli kırmızı ya da pembeye dönerken, St.Patrick’s Day’de yeşildir. Konsepte uygun hep bir kutlama havası.. Böyle şeylerin hayatı renklendirdiğini düşünüyorum. Baba bunlara oldukça önem veriyordu; harika yemekler yapıp nefis sofralar hazırladığı için şanslıydım. 14 Şubat’ta beni de düşünüp bana sevimli çikolatalar ve limiti yüksek bir Starbucks kartı hediye etmeleri ne hoş bir jestti.:)

Christmas zamanı ise en sevdiğim zamandır. Christmas tiyatroları, christmas filmleri, christmas konserleri, christmas yemekleri ve partileri. Böyle bir Aralık ayı geçirdim. Evlerin ve sokakların ışıltılı süslemeleri o kadar güzel ki.. Evlerin bahçelerinde ışıklarla donatılmış ağaçlar, geyik-kardanadam ve noel babalar.. Nasıl sevilmez! “Evde Tek Başına” boşuna favorim değildi :)

jingle bells jingle bells...
Christmas’ı anneannelerde kutladık. Ailece bir araya gelip christmas yemeği yemek temel nokta. O günün sabahı tıpkı filmlerdeki gibi ağacın etrafında toplanıp hediyelerimizi açtık. Çok keyifli bir an.. Çocuklar gerçekten de hediyeleri noel babanın bıraktığına inanıyor. Ve ardından 2 hafta süren bir christmas tatili..

Evde çocuklarla eğlenirken..

cozy..







2 yorum:

  1. Sevgili Duygu, bu güzel aileyle hala heberleşiyor musunuz? Kızlar seni unutmamışlardır. ne hoş bir deneyim olmuş... hayaller gerçek olabiliyor sadece biraz sabır ve sebat... :) nice hayallerin gerçekleşmesi temennisiyle... :)

    YanıtlaSil
  2. Evet gerçekten de hayatımın en önemli deneyimlerinden biriydi. Aileyle bir kaç sene mailleştik; özellikle doğum günlerinde ve noellerde. Ama zamanla iletişim azalıyor haliyle. Yine de ne zaman iletişime geçsek kaldığımız yerden devam edeceğini bilmek güzel..

    YanıtlaSil